19 Ocak 2010 Salı

19.01.2010/ Başlangıç




Şimdi İskenderun'da bir internet kafede Oli'nin ve Perit'in benimle aynı koordinatlara gelmesini beklerken bu projenin, dolayısıyla bu gidişin, dolayısıyla bu blogun çıkış noktasını anlatamayacak kadar kebap ve künefeyle dolu hissediyorum kendimi. Ben size yardımcı olacak ipuçlarını vereyim, puzzle'ı siz çözün. Çok karmaşık değil zaten, korkmayın.

Bu Oli:

www.cyclingtotheashes.com
http://cyclingtotheashes.wordpress.com/

Bu Laci:

http://www.kvazibarki.com/

Oli İstanbul'a geldi. 10 gün içinde 9 kaset kaydedildi (2 tanesi radyo röportajı). Detaylara girmiyorum, videoları izlersiniz artık. Neyse, Oli İstanbul'dan giderken ben çalışmaya başladım. İş biter bitmez de Oli'nin peşine düştüm. Sınırdan çıkmadan yakalamak hoş olur diye düşünürken Suriye'nin artık vize istemediği dank etti kafaya. Ben de rüzgar gibi karar verip Şam'a kadar sürecek bir yola çıktım.

Haydarpaşa'dan Adana trenine atladım. 18 saat sürmesi gereken yol 22 buçuk saat sürdü! Bu güzergahı merak edenler için söyleyeyim, gece treni olduğu için en eğlenceli manzaralar gece karanlığında kaldı. Muhtemelen benim sabah 11:00'de uyanmamın ve 2 saatten fazla rötar yapmamızın da etkisi vardır. Gün boyunca boş Konya Ovası'nı izledim camdan. Tren gayet konforlu, koltuklar geniş, tuvaletler temiz. Bütün gün yemekli vagonda takıldım, işletenlerle kanka oldum; son bir kaç saat kala bana evlenme teklif edeceklerinden tırsıp koltuğuma döndüm.

Adana garından çıkar çıkmaz bir kebap kokusu tokat gibi çarptı suratıma. Benliğimi ele geçirdi. O an bu andır kebaptan başka bir şey düşünemez oldum.

Doğruca otele gidip Oli'yle buluştum. Sanki aradan 3 hafta geçmemiş, sanki ben İstanbul'dan çıkmamışım. Oli için öyle değil tabi, bütün o yolu sele üzerinde teperek geldi. Aslında bir ara ben de gaza geldim "bisiklet alsam da beraber mi gitsek" diye.

Sabah Oli bisiklete atladı, ben de dolmuşa binip İskenderun'a geldim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder